Güncel Hukuk > 04 Temmuz 2022 Pazartesi 19:48 - Güncelleme: 21 Aralık 2022 Çarşamba 17:42

BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ VE SINIRLARI

BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ VE SINIRLARI

Basın özgürlüğü büyük sorunları kapsayan süreçten geçmiş bulunmaktadır. Büyük sorunları basın süreçten geçerek güncel haline gelen basın özgürlüğü kavramı demokrasinin işleyişinde de temel bir öneme sahip olduğundan bu sorunlu süreç demokrasi açısından tehlikeli boyuttadır. Bu özgürlüğünün ve kullanılmasının sınırlarının ne olduğu ve ne şekilde belirlenebileceği konularına dikkat çekmek gerekir.

Kitle iletişim boyutunda ifade özgürlüğüne imkan veren basın özgürlüğü demokratik toplumun kurulumu ve devamı bakımından oldukça önem arz eder. Hızla değişen ve gelişen düzende ekonomik ve teknolojik koşulların da etkisi ile kitle iletişim araçlarının da çeşitlenmesi ile değişim ve gelişim sürse de basının önemi baki kalmıştır.

Tarihsel süreçte basın özgürlüğüne ve bunun kullanımına zemin olan basına çeşitli anlamlar yüklenmesi bu yol ile bilgi ve görüşlerin yazılı olarak oldukça geniş kitlelere ulaştırılması kaynaklı olduğu açıktır. Öyle ki radyo, televizyon ve internet gibi sayılabilecek çeşitli kitle iletişim araçlarına da ön ayak olmuştur. Günümüze kadar gelinen süreçte basın özgürlüğünün ve bunun kullanım alanı olan basının işlevsel tanımına ulaşması bu yüzdendir.

? BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ HAKKINDA SÖYLENMİŞ SÖZLER

Karl Marx ‘’ Basın Özgürlüğü Üzerine Tartışmalar’’ adlı eserinde basın özgürlüğü hakkında şu ifadelere yer vermiştir: ‘’Basın, insanların birbirlerine düşüncelerini aktarmaları için kullandıkları en doğal araçtır. Özgür Basın, bir ulusun kendi varlığını seyrettiği manevi bir aynadır ve insanın kendi kendini sorguya çekmesi olgunluğunun başlıca şartıdır.’’ Lenin, ise‘’Basın Özgürlüğü Üzerine’’ adlı makalesinde basın özgürlüğü denen şeyin aslında bir aldatmacadan ibaret olduğunu ifade ediyor. Basın özgürlüğünü milyonlarca gazete basarak, fakir halk kitlelerini aldatan ve uyutan, zenginlere ait bir yetki olarak nitelendiriyor.

Atatürk’ün basın özgürlüğü hakkında 1924 yılında söylediği söz şu şekildedir: ‘’Basının tam ve geniş hürriyeti iyi kullanılmasının, ne derecede nazik bir vaziyet olduğunu söylemeye lüzum görmem. Her türlü kanuni kayıtlardan evvel bir kalem sahibinin ilme, ihtiyaca ve kendi siyasi telakkilerine olduğu kadar vatandaşların hukukuna ve memleketin her türlü hususi tellakilerinden üstün olan yüksek menfaatlerine de dikkat etmek manevi zorunluluğu asıl bu mecburiyettedir ki umumi düzeni temin edebilir. Bununla beraber bu yolda yanılma ve kusur olsa bile bu kusuru düzeltecek etken ve vasıta basın hürriyetinden doğan mahzurların giderilme vasıtası yine basın hürriyetidir.’’ şeklindeki ifadesi ile basın özgürlüğünün önemine vurgu yapmıştır.

Basın özgürlüğünün yukarıda değindiğimiz önemi karşısında, basının kendisine yüklenen bu rolü en iyi bir şekilde yerine getirebilmesi için hukuki güvencelere ihtiyacı olduğu da açıktır. Türkiye Cumhuriyeti anayasası başta olmak üzere çeşitli ulusal düzenlemeler ve AİHM içtihatlarında büyük bir önem atfedilen bu basın özgürlüğü güvencesi nedeniyle Türkiye’nin de sözleşmeye taraf devletler arasında yer aldığı AİHS düzenindeki anlayış ve uygulamanın ortaya konması amaçlanmıştır.

Basın özgürlüğü ve sınırları konusunda bireysel başvurular aracılığıyla AİHS’in taraf devletler tarafından uygulanmasını denetleyen AİHM, aynı zamanda getirdiği içtihatlarla AİHS’in nasıl yorumlanacağını belirlemektedir. AİHM içtihatlarını oluşturan bu yorumlar, taraf devletler tarafından bağlayıcıdır. AİHM, bugüne kadar pek çok kararında gazetecilerin basın özgürlüğüne ilişkin çeşitli inceleme yapmıştır. Bu nedenle AİHM’in basın özgürlüğü ve sınırları bakımından farklı açılardan ele alarak temel içtihatlarını belirlediği ve sıklıkla atıf yapılan yirmiden fazla kararı olduğunu belirtmek gerekir.

? BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ VE İLGİLİ KAVRAMLAR

1. İletişim

İnsanların bir toplumun veya onun alt grupları içinde yaşamaları, onları birbirleriyle sürekli olarak ilişkilere, diğer bir deyişle etkileşime zorlamaktadır. Toplum içinde yaşamanın ve sosyalleşmenin getirdiği insana mahsus pek çok yetenek ve özellikle insanların bir toplumun veya onun alt grupları içinde yaşamalarıyla gündeme gelen sürekli ilişkiler dolayısıyla insanları iletişime zorlamaktadır. Belirtmek gerekir ki kültür birikimi, toplumların devamlılığını sağlamada zorunluluk arz eden bu ilişkiler sayesinde kazanılmaktadır.

İletişim kelimesi, sözlük anlamıyla “duygu, düşünce veya bilgilerin akla gelebilecek her türlü yolla başkalarına aktarılması, bildirişim, haberleşme, komünikasyon” demektir. Tanımdan da anlaşılacağı üzere, iletişimin başarılı bir şekilde gerçekleşmesinin temel koşulu, birden fazla öznenin etkileşim içinde bulunmasıdır. Türkiye’de 1982 Anayasası’nda “iletişim” yerine “haberleşme” ve “kitle haberleşme aracı” terimleri tercih edilmiş ve Türk Ceza Kanunu’nda (TCK) ise genel olarak yine “haberleşme” terimi tercih edilmekle birlikte “kitle iletişim aracı” ibaresine de yer verilmiş bulunmaktadır.

2. Kitle İletişim

İletişim ile ilgili çeşitli ayrımlar yapılmakla birlikte değineceğimiz ayrım yazılı basın, radyo, televizyon, video, internet vb. yollarda yapılan “kitle iletişim” ile bunun dışında kalanları kapsayan “bireylerarası iletişim” ayrımıdır. Bireylerarası (bireysel) iletişim, sadece iletişimin muhatapları arasında ve dışarıya karşı korumalı olarak gerçekleşmekle birlikte kitle (kitlesel) iletişim ise toplumun bir bölümüne ya da tümüne açık olan iletişim biçimidir. Dolayısıyla bireylerarası iletişim ile kitle iletişimin temel farkı, onun açıklığı ve öngörülmezliğidir. Kısaca belirtmek gerekirse kitle iletişimi; yazılı basın, radyo, televizyon, internet, sinema, videobantları gibi kitle iletişim araçları ile yapılan her türlü yayındır.

3. Basın

Basın kavramının doğuşu başlangıçta basit bir teknolojiye dayanmakla birlikte, matbaanın icadı ile gerçekleşmiştir. Kelime anlamıyla basın, basım yapmak veya matbuatla ilgilidir.

Kitle iletişim araçları arasında en eski olanı basındır. Her ne kadar radyo, televizyon gibi pek çok yeni ve etkili kitle iletişim aracı ortaya çıksa da basın, eski önem ve gücünü hâlâ korumaktadır.

Şüphesiz ki basın kavramının ortaya çıkmasında ve uğradığı anlam değişikliklerinde teknolojik gelişmeler ve basının zaman içinde üstlendiği farklı görevler etkili olmuştur. Özellikle 17. ve 18. yüzyıllarda basın kelimesi, elle yazmaktan veya sözle ifade etmekten farklı olan bir basım tekniğini belirtmek için kullanılmıştır. Dolayısıyla bu dönemlerde basılmış her türlü broşür, kitap ve bildiri, basının ve buna bağlı olarak basın özgürlüğünün kapsamı içinde düşünülmüştür. Günümüzde ise basın deyince öncelikle gazeteler, güncel veya siyasi içerikli periyodik yayınlar, hatta radyo ve televizyonlar akla gelebiliyorken çoğu broşür, kitap ve dergi ile sinema ve tiyatronun basının kapsamı dışında olduğu düşünülmektedir.

Basının, medya veya kitle iletişim araçlarını ikame eder şekildeki bu kullanımı ve sınıflandırma yöntemi, teknolojinin hızlı ve nispeten öngörülemez gelişimiyle birlikte işlevsiz kalmaktadır.

Günümüzde basın, fikir ve haberleri toplama, değerlendirme, işleme ve kamuoyu oluşturmayı mümkün hale getirecek şekilde bunları başkalarına ileten yazılı kitle iletişim araçları olarak tanımlanabilir. Bu yazılı kitle iletişim araçları broşür, kitap, dergi ve özellikle de gazeteleri kapsar bir anlamda kullanılmaktadır.

4. Basın Hukuku

Basın hukukunun ortaya çıkması, yaşanan ekonomik gelişmeler ve basın özgürlüğünü sağlamak olmak üzere, iki temele dayandırılabilir. Bunlardan ilki ekonomik gelişmelerle birlikte tekniğin ilerlemesi, basını zaman içinde büyük bir endüstri haline getirmiştir. Farklı gazetelerin ortaya çıkması ve artan tirajlarla birlikte basının etkinliği artmıştır. Bu durum, halkın en önemli kitle iletişim aracı olan basını, siyasal ve ekonomik bir kuvvete dönüştürmüştür. Büyüyen ve etkisi hızla artan kurum için düzenlemeler yapma ihtiyacı doğması, basın hukukunun ortaya çıkmasına yol açan ilk nedendir. İkinci neden ise ifade ve basın özgürlüğünü korumak için verilen siyasal ve kültürel mücadeleler olarak ifade edilebilir. İfade ve basın özgürlükleri olmadan diğer hak ve özgürlüklerin etkili bir şekilde korunamayacağının anlaşılması, kitle iletişimine imkân veren basın özgürlüğünü bir hukuk siteminin güvencesi altına alma ihtiyacını doğurmuş ve bu da basın hukukunun doğmasında ve gelişmesinde etkili olmuştur.

İfade özgürlüğünün kullanılmasının araçlarından biri olan basın özgürlüğü, kendine özgü özellikleri nedeniyle normatif düzenlemelere tabi tutulmuş ve bu düzenlemeler de basın hukukunu oluşturmuştur. Dolayısıyla basın hukuku, basın özgürlüğünü kuran ve sınırlayan, başka bir deyişle basın rejimini oluşturan kurallar bütünüdür.

5. Basın Özgürlüğü

Basın özgürlüğü, düşüncelerin iletilmesini ve toplumda dolaşmasını gerçekleştirerek, kişilerin ve toplumun haber almasını sağlayan bir ifade özgürlüğü aracıdır. Aynı zamanda, ifade özgürlüğünün bir görünümü olarak ortaya çıkan basın özgürlüğü sadece basın sektöründe çalışanlara değil, ifade özgürlüğü gibi herkese tanınmıştır. Bu özgürlük bir yandan halkı ilgilendiren haber, düşünce ve görüşlerin iletimini güvence altına alırken, diğer yandan da halkın bu bilgileri alma hakkını korumaktadır.

Basın özgürlüğünün ayrı bir özgürlük türü olarak düzenlenmesine ya da yorumlanmasına rağmen, içerik ve fonksiyonu itibariyle ifade özgürlüğü içinde düşünülmektedir. Basının kolektif bir yapıya sahip, etkin ve yaygın bir araç olması ve çeşitli teknik imkânlar sunması, ona anayasalarda ve mahkeme içtihatlarında ayrı olarak yer verilmesine neden olmuştur.

Basın özgürlüğüne ilişkin bu düzenlemeler, içerikten daha çok biçimsel düzeydedir. Her ne kadar içerik olarak basın özgürlüğü ifade özgürlüğünden farklı güvenceler sağlasa da genel olarak bunların temelinde çağdaş bir toplumda ifade özgürlüğünün korunması yatmaktadır.

Nitekim basın özgürlüğü, AİHS’in 10. maddesinde ifade özgürlüğü altında korunmakta ve metin olarak da aynı sınırlama sebeplerine tabi olmaktadır. Her ne kadar 10. maddede basın özgürlüğünden açıkça bahsedilmese de mahkeme içtihatlarında ifade özgürlüğüne ilişkin olarak basına ve basın mensuplarına özgü bir dizi ilke ve kural belirlenmiştir. Bu ilke ve kuralların yorumlanmasında ise hem devlete hem de basın mensuplarına çeşitli görev ve sorumluluklar yüklenmiştir.

1982 Anayasası’nın 28. maddesi basın özgürlüğünü düzenlemiş, basın özgürlüğünün sınırlanmasında ise 26. ve 27. maddedeki ifade özgürlüğü hükümlerine atıf yapmak suretiyle bu maddelerin uygulanacağını belirtmiştir. Federal Almanya Anayasası’nın 5. maddesinde ve İtalya Cumhuriyeti Anayasası’nın 21. maddesinde de ifade ve basın özgürlükleri aynı başlık altında düzenlenmiş, sansür yasağı gibi ek ibarelerle basına ilişkin anayasal hükümler belirlenmiştir. Dolayısıyla basın özgürlüğünün düzenlenişi itibariyle ifade özgürlüğü ile bir bütünlük arz ettiği görülmektedir.

Meslekleri gereği bilgi ve haber toplayan ve bunları topluma aktaran gazeteciler, görünür bir şekilde ifade özgürlüğünü en çok kullananlardır. Gerçekten de ifade özgürlüğü en çok ihlal edilenler, normal kişilerden ziyade gazetecilerdir.

? ULUSAL DÜZENLEMELER VE AİHS ÇERÇEVESİNDE BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ VE SINIRLARI

Çeşitli hukuk dallarına ilişkin kuralları kapsayan basın hukuku, Avrupa ülkelerinin tamamına yakınında, anayasal güvencelerin yanında bir basın kanunu ile de düzenlenmiştir. Bununla birlikte basın hukuku, basın kanunlarının yanında başka kanunlar ve düzenlemelerde de uygulama alanı bulmaktadır. Bunların başında, bir unsuru aleniyet olan ve basın yoluyla işlenen suçları düzenleyen ceza hukuku gelir. Hatta basına ilişkin sınırlamaların aşılması halinde, çoğu zaman ceza hukuku normları devreye girdiğinden, basın hukuku, ceza hukukunun özel bir dalı olarak görülebilmektedir. Bu duruma ceza hukuku ile özgürlük kavramının ve dolayısıyla anayasa hukukunun yakın ilişkisi neden olur. Ceza hukukundan başka hemen hemen her mevzuat, endüstriyel bir kurum olan basının uygulama alanına girebilmektedir. Basın hukukunun bu uygulama alanlarını diğer hukuk kurallarından ayıran temel fark, basın hukukuna ilişkin kuralların, basın özgürlüğü değerleri çerçevesinde yorumlanmasını gerektirmesidir.

Hiçbir hakkı mutlak olmadığından mutlak hürriyet diye bir hürriyetin varlığı söz konusu değildir.

Anayasa’nın 13. Maddesi genel olarak hürriyetlerin hangi şartlarda ve hangi usulde sınırlandırılabileceğini belirtmiş bulunmaktadır. Anayasanın temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin maddesi 2011 yılında yapılmış olan 6. ve son değişikliği ile güncel halini almış bulunmaktadır. Anayasa’nın 13. Maddesi ‘’Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın, yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” şeklindeki madde hüküm ifadesi ile hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin usul ve şartları anayasal güvence altına almıştır.

Hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin anayasa maddesi haricinde konumuz özelinde basın hürriyetinin sınırlandırılmasına ilişkin 28. madde hükmü “Basın hürriyetinin sınırlanmasında Anayasanın 26. ve 27. maddelerinin hükümleri uygulanır.” şeklindeki hüküm ifadesi ile 26. ve 27. madde hükümlerine atıf yapmış bulunmaktadır. Bu kapsamda atıf yapılan Anayasanın 26. maddesi “...Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir. Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.” ve 27. maddesi “Herkes, bilim ve sanatı serbestçe öğrenme ve öğretme, açıklama, yayma ve bu alanlarda her türlü araştırma hakkına sahiptir. Yayma hakkı, Anayasanın 1'inci, 2'nci ve 3'üncü maddeleri hükümlerinin değiştirilmesini sağlamak amacıyla kullanılamaz.” şeklindeki hüküm ifadeleri ile genel sınırların dışında özel sınırlar da konulmuş bulunmaktadır.

Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 1993/607 Esas, 1993/14351 Karar sayılı ve 09.12.1993 tarihli kararı da basın hürriyetinin sınırlı olduğunu ve kişilerin şeref ve haysiyetini koruyan hükümlerle sınırlı olacağı, bu şeref ve haysiyete tecavüz edildiği takdirde tazminatla mükellef olduğu belirtilmiştir. Bu manada diğer bazı kararlar daha bulunmaktadır.

Günümüzde düşünce özgürlüğü daha çok düşünceleri açıklama anlamına gelen ifade özgürlüğü şeklinde anlaşılmaktadır. Ancak hukuki literatürde düşünce özgürlüğü ve ifade özgürlüğü birbirinden farklı temellerde ele alınmaktadır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “Düşünce, vicdan ve din özgürlüğü” başlıklı 9. maddesi, diğerlerinin yanında düşünce özgürlüğü kavramını da kullanmakta ve 10. maddesinde ise ifade özgürlüğü düzenlenmektedir. AİHS’in 9. maddesinde geçen düşünce kavramı, her ne kadar maddenin bu anlamda geniş olarak yorumlanması gerektiği algısını oluştursa da içtihatlar bunun aksini göstermekte ve AİHM, düşünce ve kanaat ile ilgili başvuruları, AİHS’in 10. maddesinde düzenlenen ifade özgürlüğü başlığında incelemektedir.

Belirtmek gerekir ki; AİHS madde 9 çerçevesinde korunan haklar temel olarak kişinin inanç özgürlüğü kapsamındaki manevi iç dünyası ve bunu açığa vurduğu ibadet özgürlüğüdür. Bir düşünce, vicdani kanaat veya inancın 9. maddeden yararlanabilmesi için, bunların ortaya konuş şekliyle birlikte belirli bir tutarlılığa, ciddiyete ve öneme sahip olması, ayrıca insan onuru ile bağdaşır olması gerekmektedir.

İfade özgürlüğü AİHS’te çok geniş bir koruma alanını kapsar şekilde düzenlenişi itibariyle birçok hak ve özgürlükle benzer değerleri korumaktadır. Örneğin AİHS madde 8’de özel hayat ve haberleşme özgürlüğü, madde 9’da düşünce, vicdan ve din özgürlüğü ve madde 11’de düzenlenen toplantı ve dernek kurma özgürlüğü ifade özgürlüğüyle yakından bağlantılıdır. 10. madde kapsamında incelenen ve koruma alanı genişleyip farklılaşabilen basın özgürlüğü de ifade özgürlüğü çerçevesinde özel bir önemi haizdir.

AİHS’in 10. maddesinde düzenlenen ifade özgürlüğü kanaat, haber ve görüş alma ve verme özgürlüklerini kapsamaktadır. İlk fıkrada belirtilen bu özgürlüklerden sonra ikinci fıkrada sınırlama sebeplerine yer verilmiştir. İfade özgürlüğü genel yararı koruma (kamu güvenliği, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığı veya ahlakı koruma), kişisel hakları koruma (başkalarının şöhret ve hakları, gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi) ve yargı kuvvetinin üstünlüğünü ve tarafsızlığını koruma gibi soyut kavramları içeren sınırlama sebepleriyle, demokratik toplumda gerekli ve ölçülü olduğu sürece sınırlandırılabilmektedir. Başkalarının haklarından bahsedildiğinde çatışan haklar söz konusu olacaktır. Bu şekilde bir çatışma meydana geldiğinde, mahkeme somut olay etrafında bir hakkın diğer hak üzerinde üstün gelmesini tespit etmek üzere bir dengeleme yapmaktadır. Bu dengelemede, “demokratik bir toplumun vazgeçilmez bir unsuru ve toplumun gelişiminin ve bireylerin kendini geliştirmesinin temel koşularından biri olduğu” yönündeki mahkeme içtihadı, ifade özgürlüğünün önemi dikkate alınarak genel bir ilke olarak yerleşmiştir.

AİHS’te düzenlenen diğer hak ve özgürlüklerden farklı olarak, ifade özgürlüğü ve bu kapsamda düzenlenen basın özgürlüğünü de kapsar biçimde, 10. maddenin 2. fıkrasında sınırlama sebepleri sayılmaya başlamadan hemen önce, “görev ve sorumluluklar” ibaresine yer verilmiştir. Kurumsal olarak basına, gazetecilere, bazı kamu görevlilerine ve ifade özgürlüğünü kullanan diğer kişilere görev ve sorumluluklar yükleyen bu düzenlemeye, AİHS ve ek protokollerindeki diğer maddelerin metinlerinde yer verilmemiştir. Bu durum, ifade özgürlüğünün toplum için ne kadar hassas ve önemli bir konu olduğunu göstermektedir.

Demokratik bir toplumda olmazsa olmazlardan olan ifade ve basın özgürlüklerini korumak herkesin görevidir. Bahsedilen bu görev ve sorumluluklar, yalnızca bazı meslek mensuplarının ifade özgürlüklerini sınırlandırmak amacına hizmet etmemektedir. Aksine mahkeme içtihadı, devletlere bıraktığı geniş bir takdir marjından, ifade özgürlüğünün sınırlandırılmasına daha az müsamaha gösteren özgürlükçü bir anlayışa dönüşmüştür.

Yasama, yürütme ve yargı erklerinin yanında anayasa öğretisinde günümüz için dördüncü erk olabilecek kadar önem verilen ve bu bağlamda bağımsızlığı demokrasinin önemli taşlarından biri olarak değerlendirilen basın özgürlüğü kavramı toplumsal huzur ve demokrasi açısından son derece önemlidir. Basın özgürlüğünü açıklayan 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 3. maddesinin 1. fıkrasında basın özgürlüğünün hangi haklar temelinde kurulduğu konusu düzenlenmiştir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında da hangi amaçlarla basın özgürlüğünün sınırlandırılabileceği yani basın özgürlüğünün sınırları düzenlenmiştir. Konu aslında anayasanın 28. Maddesinde Basın Kanunu’na nazaran daha ayrıntılı ve kapsamlı olarak düzenlenmiştir.

Basın özgürlüğünün kapsadığı haklar şunlardır:

1. Bilgi Edinme Hakkı

2. Edinilmiş Bilgileri Yayma Hakkı

3. Eleştirme ve Yorumlama Hakkı

4. Eser Yaratma Hakkı

1. BİLGİ EDİNME HAKKI

Anayasa’nın 26. Maddesinin başlığı ‘’Düşünceyi Açıklama ve Yayma Hürriyeti’’ olarak düzenlenmiştir. Bu madde kapsamında ifade özgürlüğü sınırları içerisinde resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir alınacak veya vermek serbestisini kapsadığı belirtilmiştir. Basının özgür olduğundan bahsedebilmek için öncelikle haber alma, haberin kaynağına sağlıklı bir şekilde ulaşabilme bakımından özgürlüğünün temini gerekmektedir. Toplumu bilgilendirme yükümlülüğü olan basın ve yayın organlarının habere ulaşabilme imkan ve güvencesi basın haklarının vazgeçilmez unsurudur.

Basının en önemli haber kaynağını bireyleri doğrudan ilgilendiren ve çok geniş oranda iradi ve siyasi bilgi ve belgelere sahip olan devlet kurumları oluşturmaktadır. Türkiye’de bu amaçla bilgi edinme hakkı kanunu düzenlenmiştir (2003 yılında). Kanunun 1. maddesinde “Bu kanunun amacı; demokratik ve şeffaf yönetimin gereği olan eşitlik, tarafsızlık ve açıklık ilkelerine uygun olarak kişilerin bilgi edinme haklarını kullanmalarına ilişkin esas ve usulleri düzenlemektedir.” denilmiş ve yine 5. Maddesinde “ Kurum ve kuruluşlar, bu kanunda yer alan istisnalar dışındaki her türlü bilgi ve belgeyi başvuranların yararlanmasına sunmak ve bilgi edinme başvurularını etkin, sürekli ve doğru şekilde sonuçlandırmak üzere gerekli idari ve teknik tedbirleri almakla yükümlü oldukları belirtilmiştir.”

2. EDİNİLMİŞ BİLGİYİ YAYMA HAKKI

      Basın organlarının haber alma hakkının anlamlı kılınabilmesi elbette alınan haberi yayma hakkının güvene alınmasıyla mümkün olacaktır. Bu nedenle basın organlarına elde ettikleri haberi yayma hak ve güvencesinin temini gerekmektedir. Anayasa’nın 28. maddesinde düzenlenen basın evi kurmak; izin alma ve mali teminat yaratmak şartına bağlanamaz ve yine Anayasa’nın 29. maddesinde yer alan süreli ve süresiz yayın önceden izin alma ve mali teminat yatırma şartına bağlanamaz. Elde edilen bilgilerin yayma amacıyla basılan eserlerin yayılması herhangi, bir izin ya da mali teminat yatırma şartına bağlanamayacağı anayasal güvence altına alınmıştır.

3. ELEŞTİRME VE YORUMLAMA HAKKI

      Genel anlam itibari ile eleştiri bir olay, durum ya da kişi hakkında fikir ve düşünce beyan etmektir. Yorum ise, bir konu hakkında yeterince anlaşılamayan ya da anlaşılmadığı düşünülen yönlerin ayrıntılı bir ifade ile izahını sağlamaktır.

       Eleştiri, herhangi bir kişiyi, eseri, olayı ve konuyu enine boyuna derinlemesine her yönü ile incelemek ve belirli kriterlere göre ölçmek, değerlendirmek, doğru ve yanlış yanlarını sergilemek amacıyla ortaya konulan görüş ve düşüncelerdir. Eleştiri bir zihin faaliyetidir ve zor bir sanattır. Genelde beğenmemek, kusur bulmak olarak kabul görmekte ise de eleştirinin bir amacının da konuyu anlaşılır kılmak, sonuç çıkarmak ve toplumu yönlendirmek olduğunda kuşku yoktur.

    Yüksek Daire ile Cumhuriyet Başsavcılığımız arasındaki ihtilaf, sanık Cafer Ş…’ün kaleme aldığı yazının; eleştiri ve basın özgürlüğü sınırlarını aşıp aşmadığı ile müdahilin kişilik haklarına saldırı, niteliğinden olup olmadığının tartışılıp değerlendirilmesine ilişkindir.

Yazı bütün olarak değerlendirildiğinde de, katılanın küçük düşürülüp, aşağılandığı hemen ilk başta dikkat çekmekte olup hakaret suçunun koruduğu hukuki yararın ihlal edildiği anlaşılmaktadır.

       Açıkladığımız hususlar göz önüne alınarak, sanığın kaleme aldığı yazıda seçilen bazı sözcükler ve yazının bütünü değerlendirildiğinde; eleştiri ve düşünceyi açıklama özgürlüğü sınırlarının aşıldığı kabul edilerek mahkumiyet kararı verilmesi gerekirken, Yerel Mahkemece verilen beraat hükmünün Yüksek Dairece onanması kararında isabet bulunmadığı yönündeki görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak, Özel Daire kararının sanık Cafer Ş… hakkındaki onama kararının kaldırılmasına ve Yerel Mahkeme hükmünün bu sanık yönünden bozulmasına karar verilmesi isteminde bulunmuştur.

4. ESER YARATMA HAKKI

      Basın özgürlüğünün içerdiği haklar arasında son olarak da eser yaratma hakkı sayılmıştır. Ese, o zaman kadar var olmayan bir değeri, ürünü ya da bir yapıtı kişisel emek ve çaba sonucu var etmektir. Yaratmak kavramı ise olmayan bir şeyi var etmek anlamında kullanılan bir sözcüktür. Daha çok ilahi ve kavram niteliğindedir. Türk Dil Kurumu sözlüğünde yaratmak kavramı, o zamana kadar var olmayan, görülmeyen bir şeyin düşünce hayal gücünden faydalanılarak ortaya konması olarak tanımlanmıştır.

     Basın özgürlüğü kavramının içeriğine eser yaratma hakkının da alınmış olması, kişilerin hayal gücü ve düşüncelerini ortaya koyarak, istediği bir sonucu sınırlamadan var edebilmesini ve ortaya çıkardığı eseri yine kamuoyuna sunabilmesi kapsamaktadır.

                                       BASIN ÖZGÜRLÜĞÜNÜN SINIRLARI

      Basın Kanunu’nun 3. Maddesi çerçevesinde basın özgürlüğüne ilişkin haklar ifade edildikten sonra da aynı madde kapsamında bu hakların sınırlarının neler olduğu, hangi amaçlarla sınırlandırılabileceği gösterilmiştir.

      Basın özgürlüğünün sınırları şunlardır;

1. Başkalarının şöhret ve haklarının korunması,

2. Toplum sağlığı ve ahlakının, milli güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği ve toprak bütünlüğünün korunması (AİHS madde 5),

3. Devlet sırlarının açıklanması veya suç işlenmesinin önlenmesi ya da yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması.

1. BAŞKALARININ ŞÖHRET VE HAKLARININ KORUNMASI

      Basın özgürlüğünün en temel sınırı yukarıda zikredildiği üzere, başkalarının özgürlük alanının ihlal edilmesidir. Bilindiği üzere, kişi hak ve özgürlükleri de anayasamız tarafından güvence altına alınmış ve korunması gereken en temel değerdir. Basın yayın organları kendilerine tanınan hak ve özgürlük alanı içerisinde görevini yaparken riayet etmesi gereken en temel öge, birey haklarıdır. Anayasanın 26. Maddesinde düşünce hürriyetinin kullanılmasının başkalarının şöhret ve haklarının özel veya aile hayatlarının korunması amacıyla sınırlandırılabileceği belirtilmiştir.

   Basın yayın organlarının olayı haberleştirme şekillerinin, insanlarının algısını şekillendirme üzerinde etkin bir role sahip olduğu açıktır. Bilindiği üzere ceza yargılamasına kişi ile ilgili özellikle soruşturma aşamasında kanun özellikle şüpheli kişi sözcüğünü kullanmayı tercih etmiştir. Yasa koyucu bile suç şüphelisi ile ilgili başlangıç aşamasında kişiyi yani şüpheli yani suç işlemesinden şüphe edilen kişi olarak tanımlarken, basın, yayın organlarının olayı haberleştirirken kişiyi suçlu şekilde göstermesi tabi ki kişilik haklarına yönlendirilmiş bir saldırı olarak değerlendirmiştir.

2. TOPLUM SAĞLIĞI VE AHLAKININ, MİLLİ GÜVENLİK, KMAU DÜZENİ, KAMU GÜVENLİĞİ VE BÜTÜNLÜĞÜNÜN KORUNMASI

      Türk Ceza Kanunu’nun çeşitli maddelerinde devlete ve kamu düzenine karşı işlenen birçok fiil suç olarak tanımlanmıştır. Yasanın 4. Bölümünde kamu güvenliğine karşı suçlar ve 5. Bölümünde kamu barışına karşı suçlar düzenlenmiştir. Özellikle TCK 214. Maddesinde düzenlenen suç işlemeye tahrik, TCK 215. Maddesinde düzenlenen suç ve suçluyu övme, TCK madde 216’da halkı kin ve düşmanlığa tahrik ve aşağılama ve son olarak TCK 217. Maddede halkı kanunlara uymamaya tahrik maddeleri düzenlendikten sonra bu maddeler ile ilgili ortak hükümleri düzenleyen TCK’nın 218. Maddesinde yukarıdaki maddelerde geçen suçların basın ve yayın yoluyla işlenmesi halinde verilecek olan cezanın yarı oranına kadar artırılacağı belirtilmiş ve devamla haber verme sınırlarını aşmayan ve haber verme amacıyla yapılan düşünce açıklamalarının suç oluşturmayacağı belirtilmiştir.

       11/04/2013 tarihinde 6459 sayılı yasa ile değişik terörle mücadele yasasının 7. Maddesinde; terör örgütünün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da yöntemlere başvurmayı tehdit edecek şekilde propagandasını yapan kişi bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçun basın yoluyla işlenmesi halinde ceza yarı oranında arttırılır.

     AİHM kararlarında ifade hürriyetinin iki istisnası olduğuna işaret edilmektedir. İlk istisna; şiddeti teşvik edici ve övücü söylemler ikinci istisna ise azınlıklara karşı nefret söylemidir. Bunun için önce yazı veya sözün içeriğine bakılmalıdır. Sözler, yazı veya sözün kim tarafından nerede nasıl bir ortamda hangi koşullar altında yazıldığı ve söylendiği değerlendirilmelidir. Mahkeme yakın ve mevcut tehlike ölçülerine yaklaşarak sözleri söyleyen kişinin ne kadar etkili olduğunu söylenen yer ve zaman bakımından söylenenlerin şiddet yaratmaya müsait olup olmadığına bakılması gerektiği kabul edilmelidir.

3. DEVLET SIRLARININ AÇIKLANMASI VEYA SUÇ İŞLENMESİNİN ÖNLENMESİ YA DA YARGI GÜCÜNÜN OTORİTE VE TARAFSIZLIĞININ SAĞLANMASI

      Yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının korunması amacıyla basın özgürlüğünün sınırlandırılması oldukça zor bir alanı oluşturmaktadır. Bilindiği üzere AİHS sözleşmesinin 6. Maddesinde; herkesin görülen davasının medeni hak ve özgürlükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai mecrada kendisine yöneltilen açıklamaların esası ile ilgili karar verecek yasal, kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından kamuya açık olarak ve makul bir süre içerisinde görülmesini isteme hakkına sahip olduğu bir suç ile itham edilen kişinin suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar masum sayılacağı hususları güvence altına alınmıştır. AİHS 6. Maadesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı ile 10. Maddesinde düzenlenen yetki ve bağımsızlığının güvence altına alınması ile yine basın kanunumuzun 3. Maddesinde düzenlenen AİHS 10. Maddesi ile benzerlik arz eden yargı gücünün bağımsızlık ve tarafsızlık içeren ifadesi çatışabilmektedir.

       Yargılama konusu olan birçok olay basın yayın organları tarafından zaman zaman haber konusu yapılabilmekte ve bu olaylar üzerinden yayın organları aracılığı ile komuoyu önünde tartışmalar yapılabilmektedir. Görülmekte olan bir dava ile ilgili olarak yapılan haberleri ve yorumları AİHM birçok kararında basın özgürlüğü kapsamında değerlendirmiş fakat zaman zaman aksi kararlar da vermiştir.